1500 km’lik Elazığ-İzmir turumun üzerinden daha bir ay geçmemişken kardeşim Faruk, Bodrum turunu haber veriyordu. Kararsız kalmıştım. Çünkü hem param yetersizdi hem de fiziksel olarak yorgundum. Kendimi zorlayarak tura çıkmalı mıydım? Yoksa “Yeter bu kadar Hakan biraz ara ver.” mi demeliydim?
Evde dinlenerek ne yapacaktım? Dört duvar arasında geçirdiğim her vakit, sanki ömrümden bir parça alıyormuş gibi geliyordu.
İçimdeki Kızılderili hiçte rahat durmuyordu. Bir an önce yollara düşmeli, yeni yerler görmeli ve farklı insanlarla tanışmalıydı.
Sabah güneş doğmadan üç arkadaş yola çıkmıştık bile. İlk hedefimiz Özdere kavşağıydı. Orada dinlenecek, kahvaltı yapacaktık. Yollar boştu. Rahat bir başlangıç oldu. Tempolu bir şekilde konuşarak yol alıyorduk.
Güneşin ilk ışıklarını yolda karşıladık. Hafif bir rüzgar ve yüzümüze vuran tatlı güneş ışıkları içerisindeydik. Bu manzara karşısında gerçekten büyülenmiştim. Bir an gözümü alamadım ve o sıra gerçekten yaşadığımı düşündüm. Evet yaşıyordum! Şimdi evde olsaydım bu atmosferi kaçırıyor olacaktım. Bir daha bana verilmeyecek olan zamanımı evde yatarak geçiriyor olacaktım. Ama buradaydım ve yaşıyordum!
Bu tarz duyguları hissedemeyen insanların,yaşama anlayışlarını hep merak etmişimdir. Hep atalet halinde olmak onlara daha mı cazip geliyordu acaba? Hafta sonunu dört gözle bekleyip, tüm zamanını televizyon karşısında harcayan arkadaşlarımı biliyorum. Uyanın!
Neyse, fazla sitemkar oldu. Kahvaltımızı yaptıktan sonra benzinlikte tekrar mola verdik. O kadar yol yaptım, ilk defa böyle bir benzin istasyonuna denk geldim. Adam: “Ben hakkını vererek bir kompleks kurarım arkadaş” demiş. Görmediğim, bilmediğim ürünler vardı. Doğaldır. Burası Bodrum yolu. Bizden çok turistler geçiyor buradan. Hizmette sınır tanımıyorlar.
İlk kampımızı Bafa gölünde attık. Geç vakitte kamp kurduğumuzdan fotoğrafta çekemedim. Bu sırada Mert bizimle yola devam edemedi. Tekrar geri dönmeye karar verdi. Biz de anlayışla karşıladık. Faruk’la yolumuza devam edecektik.
Sabah olunca tekrar yola düştük. Havanın sıcaklığından olsa gerek çok sık mola veriyorduk. Neredeyse gördüğümüz her çeşme başında durduk.
Yol aldıkça, sıcaklıkta kendini daha da hissetiriyordu. Yorgunluk belirtileri de başlamıştı. Ne yapalım derken gözümüze belediye parkını kestirdik. Yaklaşık 2 saat boyunca çimlerin üzerinde sızmışız. En son hatırladığım yüzüme konan sinekleri kovalamaktı 😉
Bodruma 30 km kalmıştı. Ama Kardeşimden aldığım tavsiye üzerine Güvercinlikte geceleyecektik. Dediği gibi de vardı.Ufak ama şirin bir yerdi Güvercinlik.
Bulduğumuz ilk kamp alanıda daldık. Her tarafta günübirlikçiler, donsuz gezen çocuklar. Hiç sevmezdim böyle yerleri ama mecburduk. Neyse bir fiyat soralım dedim ki demez olaydım. Kişi başı 30 TL istiyorlardı. Lan nerede görülmüş kişi başı bu kadar para alındığı! Zaten yola parasız çıktık 😉 Kamp alını sahibini buldum. Bir umut ya! Durumumuzu anlattım. Baktı öğrenciyiz, parasız kalmamıza izin verdi 😉
Ertesi gün Bodrum merkezdeydik. Sorun şurada ki Bodrumda çadırda kalamazsın. Her gece olay çıkan bir yerde çadır kurmak gerçekten cesaret ister. Neyse ki bizde pansiyon da kalacaktık 😉 Başladık ucuz bir pansiyon aramaya. Yok kardeşim ucuz bir pansiyon! Kişi başı geceliği 150 TL den kapı açıyorlar. O kadar paramız olsa bisikletle gelmezdik değil mi? 😀 Öğrendiğimiz kadarıyla Bodrum’da en ucuza kalabileceğimiz yer Gümbet’miş. Bulduk bir pansiyon. Başladık pazarlığa. Ne kadar zorladıysakta kişi başı 80 TL’ye ancak anlaşabildik. Buranın esnafı da harbiden esnaf değilmiş. Mecburlar diyerek istediği fiyatı söyleyebiliyor. Geçen haberlerde görmüştüm; üç turistte akşam yemeği için 1000 TL üzerinde hesap çıkarmışlardı. Nerede Anadolu insanı nerede bu insanlar. Ben Diyarbakır yolunda hiç para vermeden tam 44 çay içtim.Konya’da yediğim yemekten para almadılar. Mardin’de para veren bile oldu 😉 Bu taraflara yaklaştıkça çayın fiyatı 1,5 TL oldu. Varın siz düşünün, ne durumdayız?
Odamıza yerleştikten sonra, son kalan makarnamızı da yaptık. Dışarı çıktıktan sonra paramızı yemeğe değilde, cafe’de filan harcarız diyorduk ki öyle olmadı. Olmaz tabi 😉
Lan her şeyin fiyatı iki kat daha fazla! Nasıl bir yerdi burası?
Bodrum diye övdükleri yer para babalarının yaşayabileceği bir yere benziyordu. Biz ancak 3 günlüğüne tatile gelebiliriz buraya. Neyse hal böyle olunca zevk almaya baktık. Kısacası etrafımızda A101’i eksik etmedik 😉
Avare avare dolanırken Türkiye geneli kaplumbağa buluşmasına denk geldik. Harbiden Türkiye geneliydi.Adam bildiğin Tostos’la Adana’dan buraya gelmiş.Şaşırmadım değil.Kendisiyle ufak bir muhabbetimiz oldu. Yaptığım turdan filan bahsettim.
Konuşma sırasında ben:
-Abi harbiden Tostosla Adana’dan buraya mı geldin? İnanmam dedim 😉
Adam:
-“Lan sen Elazığ’dan bisikletle buraya geliyorsun da, benim Tostosla buraya kadar geldiğime mi inanmıyorsun?” demesin
Adamımsın.
Kısa ama zevkli bir turun daha sonuna gelmiştik. Geriye de bisikletle dönecek değildik. O yüzden otobüs biletlerimizi önceden almıştık. Hem Faruk’un bir sonraki gün işleri vardı hem de ben kendimi fazla zorlamak istemiyordum.
GÜZEL BİR TUR OLMUŞ,,İNSALLAH DAHA NİCELERİNİ YAPABİLİRSİNİZ..Bİ DAHA Kİ BODRUMA GELİŞİNİZDE SİZLERİ AĞIRLAMAK İSTERİZ..
maceraninizinde.com adresinden iletişime geçebilirsiniz..
BeğenBeğen
Teşekkürler Nadir Bey.Tekrar Bodrum yollarına düşersek çayınızı içmek isterim.Bu arada mesleğimle ilgili olmasa da arkeoloji hep beni cezbetmiştir.Sitenizde de bu tarz bilgileri ve anıları görmek mutlu etti beni.Görüşmek dileğiyle.
BeğenBeğen
Bu Turunuzda harika olmuş (Y)
BeğenBeğen
Teşekkür ederim İlter 😉
BeğenBeğen
Çok güzel bir tur yapmışsınız bizim ülkemizde her yerinde güzel iyi insanlarımız var ege güzeli kardeşim teşekkür ederim kardeşim yolun antalya ya düşerse seni bende misafir etmekten çok memnun olurum in sallah
BeğenBeğen