Hani demiştik ya; yüzlerce yıllık kiliselerin talan edildiği, hamamların içerisinde ayyaşların sabahladığı, yıkık camilerinin kitabelerinin söküldüğü bir yerdir Harput. Keşke bu kirli sözleri tekrar hatırlatacak yıkıcılığımız ve vurdumduymazlığımız olmasaydı. Keşke ecdadımızdan bizlere miras kalan camilerimizi, mescitlerimizi, hamamlarımızı ve ya kiliselerimizi koruyabilseydik. Maalesef bunu beceremedik. Beceremediğimiz gibi de yok etme yolunda çok ilerledik. Nerede bir cami orada bir harabe, nerede bir kilise orada bir kirli duvar yazısı bulduk. İşte bu sefer de tarihten izler taşıyan harabe bir yapının daha önündeyiz, Hoca Hamamı’ndayız.
Hemen Harput’un girişinde, kahvehanelere gelmeden yolun beş metre aşağısındadır bu yapı. Her ne kadar tarihten izler taşısada harabe bir mekan olmaktan maalesef kurtulamamıştır. Oysaki kesme taştan yapılan bu eşsiz mimari Harput’un en güzel yapılarından birisidir. Eşsiz olmasının yanı sıra yarım asırlık bir geçmişi de bulunmaktadır. Mahalle diliyle Hoca Hamamı olarak anılsa da asıl ismi Hoca Hasan Hamamı’dır. Kim tarafından ve ne zaman yapıldığı ise tam olarak bilinmemektedir. Fakat klasik bir Osmanlı mimarisi olduğu aşikardır.
Hamamın doğuda ve batıda olmak üzere iki giriş kapısı bulunuyor. Batı kapısından içeri girilince büyük kubbeli, kare planlı bir oda sizi karşılıyor. Bu oda büyük ihtimalle soğukluk olmalıdır. Oldukça geniş ve yüksek olan soğukluğun duvarları taştan yapılmış. Soğukluğu oluşturan ana kubbe ise sekiz köşeli bir kasnak üzerine oturtulmuş. Ana kubbenin oturması içinse de köşeler tuğladan yapılmış kemerlerle yuvarlatılmış.
Günümüzde sıcaklığı göremesekte soğukluğun hemen yan tarafında bulunan yıkık temellerin sıcaklığa ait olma olasılığı yüksektir. Elazığ kent rehberinde sıcaklığa ilişkin şu bilgiler veriliyor: “Sadece temelleri kalmış olan sıcaklığın, haç şeklinde planlanmış dört halvet ve dört eyvandan oluştuğu, ayrıca; soğukluğun, diğer hamamlarda rastlanmayan şekilde sadece ışıklıktan değil, güneye açılan iki pencereden ışık aldığı gözlemleniyor.”
Batı kapısı sade olmasına rağmen doğu kapısı taş sanatının ender örneklerinden birisidir diyebiliriz. Özenle işlenmiş geometrik zarif işlemeler göze hemen çarpıyor. Bir hamam kapısı için oldukça görkemli olan bu kapı nadir bir rastlantıdır. Aynı güzellikte olan bir başka hamam kapısına da Arapgir’deki Almasik Hamamı’nda rastlamıştık. Orada da bu denli geometrik zarif işlemeler söz konusuydu.
Bunca yaşanmışlığın izleri bu taşlarda saklı. Her bir sesin, her bir duygunun naifliği bu topraklarda gizli. Ne densiz bir insan bu yaşanmışlığa, bu naifliğe kötü gözle bakar ve yok eder. Buna eğitimsizlik demeyin. Bu tam bir yobazlık ve vahşiliktir. Tarih nedir ki bu insanlar için. Taş parçasından ibaret bir iskelet gibidir bu mâbed. Hani der ya Akif:
Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir
Onu en çolpa herifler de emin ol becerir.
Sade sen gösteriver ‘işte budur kubbe’ diye
iki ırgatla iner şimdi Süleymaniye.
Ama gel kaldıralım dendi mi heyhat o zaman
Bir Süleyman daha lazım yeniden bir de Sinan.
Varın siz düşünün.